Daha iki hafta öncesine kadar varlığından habersiz olduğumuz rengarenk karnaval “Negros y blancos” ‘u burada yakalama şansımız oluyor. Daha önce bu boyutta bir karnaval görmemişiz, ağzımız açık kalıyor. Nasıl bir emek var kostümlerde arabalarda müthiş bir olay. 2-7 ocak arasında düzenlenen bu festival ülkedeki bütün çeşitliliği kucaklıyor, her bölgeden katılım var. Tabi diğer latin ülkelerinden de katılım var, bir Brezilya arabası geçiyor, kızlar yakıyor.
devamı için
Pasto, Kolombiya
Popayan, Kolombiya
Beyaz şehir olarak bilinen Popayan’ın tarihi diğer koloniyel şehirlerden oldukça farksız, 1500 küsurlerde ispanyolların kurmasıyla başlıyor. Kolombiya’nin üç ayrı başkanının bu şehirden çıkması ve şehirde pek çok üniversite olması başka bir detay tabi. Şehir oldukça güzel mimarili, her yer bembeyaz. Sanki dün boyanmış gibi, krem santili bir pasta hissi uyandırdı bende. Daha doğal görünen şehirleri daha çok seviyorum ama ! devamı için
Cali, Kolombiya
2015’e girdiğimiz yer burası oldu! Dünyanın salsa başkenti olarak da bilinen Cali, iki milyonluk nüfusuyla bölgedeki ticaret ve sanayi merkezlerinden birisi. Havası ise ılıman, neyseki Bogota’dan beri yağmura yakalanmıyoruz.
Yeni yıl vakti olduğu için normalde çat kapı giderken bu sefer hostelimizi bir hafta önceden ayarlıyoruz. Hostele gittiğimizde ise internet rezervasyonlarında hata olduğunu bize verecek odaları olmadığını devamı için
Cocora Vadisi ve Salento, Kolombiya
Tavşan deliğinden sanki aşağı düştüm de kendimi böyle bir yerde buldum. Sahi burası gerçek mi? 60 metreye varan dünyanın en yüksek palmiye ağaçlarının kök saldığı bu vadinin ismi “Cocora”.
Kolombiya’nın ulusal ağacı kabul edilen bu dev ama zarif ağaçlar arasında kendinizi kaybetmeniz işten değil. Bir de sadece ufak bir alanda değil göz alabildiğince dağlar tepeler onlarla kaplı, öyle olunca insanın büyüklük algısı hepten kayboluveriyor.
Medellin, Kolombiya
80’ler ve 90’larda dünyanın en tehlikeli şehirlerinden birisi olan Medellin bugün oldukça hareketli ve keyifli bir yer. Ülkenin geçmişi aşırı sol ve sağ silâhlı örgütler, uyuşturucu kartelleri derken oldukça karanlık. Bugünkü değişimi anlamak için ülkeyi ziyaret eden yıllık 2 milyon küsurlük turist sayısına bakmak yada 90’lara göre %90 oranında azalan cinayet oranına bakmak yeterli.
Medellin’de şehir yürüyüş turuna katılıyoruz. Bu kıtada oldukça popüler bir olay bu. Ücretsiz düzenlenen bu turlar bahşiş usulüyle çalışıyor, özellikle keşfetmesi zor olan büyük şehirlerde kısa zamanda hap alır gibi bilgi almanızı sağlıyor. Bir yığın gringo bir arada gezmek gibi bir dezavantajı olsa da buradaki tur için değerdi. Medellin’deki tur için bir gün
önceden kayıt olmak gerekiyor(http://www.realcitytours.com).
devamı için
Tatacoa çölü, Kolombiya
Adı çöl olsa da kurumuş eski bir tropik ormanmış burası. Öyle tepe tepe kumların olduğu bir çöl değil. Onun yerine star wars’daki bir galaksinin unutulmuş köşesindeki çorak bir gezegene benziyor. Gerçekten hoş bir ortam ama buraya gelmemizdeki asıl sebep buradaki teleskoptu. Büyük teleskobu kullanmamıza izin olmasa da oradaki görevli astronomun her akşam düzenlediği gözlem seansına katıldık. İki ayrı teleskobundan nebulalara, galaksilere, bazı yıldızlara ve gezegenlere baktık. Oldukça konuşkan bir adamdı Javier, ah bir de ispanyolcayı biraz daha anlasam!
Bogota, Kolombiya
Yeni dünyanın NYC ve Mexico City’den sonra en büyük şehrine hoşgeldiniz. Yüzlerce yıllık kiliselerin arasından pörtleyen gökdelenleri ve pek çok tezatı ile Bogoto çirkin karizması olan şehirlerden. Sokakların dili olsa da konuşsa dersiniz ya işte grafitiler burada devreye giriyor.
Panama city, Panama
Orta Amerika’daki son durağımız burası. Panama’nın bir şapkaları bir de kanalı demişler.
Bir şehre henüz gün doğmadan gelmek, şehrin en savunmasız halini görmek gibi romantik yerlere çekilebilir ama gerçekçi olmakta fayda var. Öncelikle taksicilerin gece tarifesi almaya çalışması, hostelin kapıyı iki saat açmaması gibi badireleri atlattıktan sonra yol yorgunluğunun üstüne hostelin size check in saatinin 12’de başlayacağının söylenmesi (yani 7 saat sonra) ve bünyedeki son enerjinin atmosfere karışmasıyla hostelin bahçesinde bir koltukta uyumaya çalışmak. Garip bir cümle oldu. Talihsizlikten sıyrılıp erken check-in yapmanın ücretsiz bir yolunu bulduktan sonra bir güzel uyku çekip Panama sokaklarına attık kendimizi. Buranın Orta Amerika başkentlerinin içinde nispeten daha hoş bir havası var gibi.
Bocas del Toro, Panama
Karayiplerden devam ediyoruz. Burası kıyıdan biraz uzakta bir ada. Etrafında başka adalar da var, oldukça turistik bir yer, yapacak görecek şeylerde kıtlık yok.
17. yy`da korsanlar için bir cennet olan bu coğrafyaya zamanında pek çok define gömüldüğü söylense de bu define adalarından henüz hiç birşey çıkmamış, yada raporlanmamış diyelim (!) Buralarda altın çıkmadığından ispanyollar hemen yağmalamamış ama 17. ve 18. yy`da Fransızlar kıyılara gelince ispanyollar askeri birliklerini dikmişler. Yerli halk yine eski dünya hastalıklarından kırılmış yada kılıçtan geçmiş ve tarihe karışmış. 19 yy`da ise aristorat soytarıları buralara kurlumuş ve pek çok zenciyi köle olarak buralara getirmiş. 1850`lerde kölelik ortadan kalkmış, şimdi halk çoğunlukla balıkçılıkla uğraşıyor.
Kosta Rika`dan Panama`ya gecis
Ne Kosta Rika ne de Panama için vize almak gerekmiyor. Kosta Rika`dan çıkış için 7 Balboa ($7) çıkış, Panama`ya girerken de 3 Balboa (3$) giriş ücreti ödedik. Karayipler tarafındaki sınır kapısından geçtik. Yine iki ülkeyi ayıran/birleştiren bir köprü vardı. Ama ne köprü, adımlarmız arasında yerde büyük boşluklar filan vardı, elinizden birşey düşürürseniz yandınız.Panama`nın daha az organize bir ülke olduğu girer girmez kendini gösterdi.
Puerto Viajo-sınır otobüsü 1600 colon (3$)
Panama sınırdan Amirante`ye collectivo (dolmuş) 8 balboa devamı için