Bali nedense bana sadece balayı çiftlerinin gittiği beyaz plajlar ve turkuaz suların olduğu bir yer gibi gelirdi. Fena halde yanılmışım!
Öncelikle coğrafi açıdan çok farklı şeyleri tek bir adada yaklamak mümkün.Volkanik dağlarla yükselen, pirinç teraslarının çizdiği tarlalarla bölünmüş bir ada düşünün, sarp kayalıkların okyanusu durduğu yerde sualtı zenginlikleri başlıyor. Bir tarafta kahve plantasyonları diğer tarafta botanik bahçeler.
Ama kuşkusuz Bali’yi Bali yapan şey buradaki Hindu kültürü. Bali’nin %84’lere varan nüfusu hindu dinine mensup, 4 milyon kişiden bahsediyoruz. İlk hindular Bali’ye MÖ 100’lerde gelmiş, o zamanlar Java da hinduymuş. Daha sonra 16.yy’da bu coğrafyada islamın yayılmasıyla Java’dan kaçan hinduların da Bali’ye gelmesiyle Balinez ve Javanez hindu kültürleri birleşmiş ve bu adanın Hindu özelliği iyice öne çıkmış. Bugün hala mimari, dans, resim, heykel, müzik ve kukla tiyatroları gibi alanlarda bu kültürü yakalamak mümkün. Turistleri en çok çeken şeyler de bunlar bence.
Bali’de şöyle bir yürüdüğünüzde burnunuza çarpan tütsü kokularında, etrafta gördüğünüz heykellerde ve en çok da yerlere bırakılan bu küçük adaklarda buraya has özel kültürü yakalamak mümkün.
Canang sari, veya Sesajen denilen bu adakları evlerin dükkanların önünde yerde hatta havaalanı check in masalarında görmek mümkün. Adaklar tanrıya sunulan bir hediye, yaprakların üstüne pirinçten, çiçeğe, kahveden sigaraya farklı şeyler görebiliyorsunuz. Günde 3 kere hazırlanan adaklar genelde yere bırakılıyor ve üzerilerine okunmuş su serpilip bir de tütsü takılıyor.
Bali’deki hinduizm Hindistan’dakinden oldukça farklıymış; şivaizm, budizm ve adadaki ilk din olan animizmin bir senteziymiş. Sanghyang Widi Wasa (Acintya) tanrıların içinde en yüksek mertebede olarak kabul ediliyor ve heykeli çoğunlukla diğerlerinden farklı olarak siyah beyaz kareli örtüyle sarılı ve üzerine şemsiye takılı oluyor.
Buradayken kendimi çamaşır suyundan geçirilmiş Hindistan’da hissettiğim zamanlar oldu 🙂 Hindistan’i çok özlediğimi de söylemeliyim.
Kuta-Bali
İlk bir kaç gün burada kaldık, aslında burası adanın en dejenere yeri. Eğer sörf öğrenmek veya partilemek gibi bir amacınız yoksa Kuta’dan koşarak uzaklaşmak lazım.

2002 yılında Kuta`da bir gece klübünde El Kaide bağlantılı bir terör örgütünün saldırısı sonucu ölen 202 kişi için yapılan anıt
Kuta plajı, sörf öğrenmek için ideal, sürekli elinize tutuşturulan pahali sörf dersi broşürlerinin yerine plaja gidip sörf tahtası kiralayıp ders almak daha hesaplı.Iki kisilik sörf dersi ve 2 adet sörf tahtası kiralamak için 250 bin rupi (22$) verdik. Anladım ki bu iş zor, çocukken enerjin yerindeyken öğrenmek lazım ama yine bir kaç saniye ayakta kalabilmek eğlenceliydi!
Bir gün de motor kiralayıp adanın güneyine Bukit yarımadasına gittik. İlk durağımız sörf cenneti olan Balangan ve Padang Padang plajları oldu.
Gün batımını ise sarp kayalıkların üstüne kurulu Uluwatu tapınağında yaptık, öldük de cennete mi geldik dediğim bir yer oldu burası…
Burada tapınak ziyaretlerinde bizdeki pestimale benzeyen saronglardan bağlamanız gerekiyor.
Ubud, Bali
Ubud adanın içlerinde denize kıyısı olmayan bir yer olmasına rağmen inanılmaz popüler. Adadaki yoga ve sağlıklı yaşam merkezlerinden birisi. Hava bir kaç derece daha serin, rahat bir nefes alınıyor.
Ubud’daki nerdeyse tüm yapılar hindu tapınaklarına uyumlu yapılmış, neresi otel neresi tapınak anlamak güç, sokakları oldukça zarif. Aklınıza küçük bir kasaba gelmesin, oldukça geniş bir yer ama sakinliğinden ve güzelliğinden hiç birşey kaybetmemiş.
Burada da motor kiraladık sırasıyla aşağıdaki yerleri gezdik;
Goa Gajah:
Goa Gajah, 9.yydan kalmış entresan mağara tapınak karışımı bir yer. Şeytanımsı garip figürlerle kaplı bir girişi var, kocaman bir ağzın içinden giriliyor.
Gunung kawi:
Gunung kawi, vadideki kayalara oyulmuş 11.yy’dan kalma bir tapınak.
Tirtha Empul:
Tirtha Empul Temple (Tampaksiring), burası kutsal suların aktığı havuzlardan oluşan bir tapınak, bu sularda yıkanınca hastalıklardan ve her türlü negatiflikten arınıldığına inanılıyor. O kadar şanslıyız ki buraya dolunay günü gittiğimiz için acaip kalabalıktı, çoluk çocuk pek çok hindu aile bu havuzlardaydı.
Ubud’da bir akşam yerel Becak tiyatrosuna gittik, harika bir sahnesi vardı.
Bali’de bizim vaktimizin yetmediği ama bir daha gidebilirsem görmek istediğim diğer yerlerden bazıları;
Enteresan cenaze törenleri olan Trunyan köyü,
Geleneksel Balinez kültürün görülebileceği Kintemani bölgesi
Yunus gözlem turlarıyla ünlü sakin Lovina kasabası…
Açıkçası Bali’de yapılacak çok şey var, buraya gelip iki ay da kalsanız bir ömür de geçirseniz sıklmaya zaman kalmayacağını düşünüyorum.
Yeme içme
Kuta:
Bali’de dolma yemek de varmış! Burada bulduğunuz yunan lokantası El Greco efsane miydi yoksa ben mi bizim yemekleri çok özledim bilmiyorum, fiyatları normalin 2-3 katı da olsa değdi. Bu arada sahibi kalbinin Istanbul’da kaldığını söyleyen Istanbul rumlarından, mübadelede Yunanistan’a gitmek zorunda kalmışlar.
Bir de sky garden diye bir yer bulduk, akıllara zarar 5 $’a açık büfesi var yiyebildigin kadar yiyorsun, 9-10 arası da içebildigin kadar içiyorsun!
sokak yemekleri de gayet iyi;
Konaklama
Kuta: Pondok Denayu homestay`de kaldik, tapınak görünümlü otelimiz, temiz ve konforluydu, kahvaltı+oda 180 bin rupiydi, motoru da buradan kiraladık, şehir merkezine biraz uzaktı.
Ubud: Ubud’da muhteşem oteller var, bahçelerin şıkır şıkır suların içinde tam kafa dinleme yeri. Bizim yer bulabildiğimiz otel Ari homestay oldu, kahvaltı+oda için 160 bin rupi verdik.
Ulaşım
Biz Bali’ye Malezya Semporna’dan Air Asia ile 60 usd`ye uçtuk. Bali’de havaalanından kaldığımız otele taksiyle 50 bin rupiye geldik. Kuta ve Ubud’da heryer yürüme mesafesiydi. Kuta’dan Ubud’a 50 bin rupiye minivan ile geçtik, heryerde turizm acentesi var fiyatları karşılaştırmak da fayda var. Günlük motoru 60 bin rupiye kiraladık, 1 lt benzin ise 8 bin rupi civarındaydı.